Hakkımda

Fotoğrafım
hayal ettim,hayalimin önündeki manileri tespit ettim.manileri kaldırdığımda hayalim kendiliğinden gerçekleşti..

2 Ekim 2014 Perşembe

Defne & Apollo

                                                                                                                                                                         Destana göre Apollon, Yunan deniz tanrılarından biri olan Peneus'un kızı Su Perisi Daphne'ye aşık olmuştur. Daphne'ye umutsuzca aşık olmasının nedeni, aşk tanrısı Eros'un oklarından birine hedef olmasıdır.
Apollon aslında çok iyi bir okçudur ve kendiyle övünmeyi çok sever. Birgün kendisi gibi iyi bir okçu olan Afrodit'in oğlu genç Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Buna karşılık, Eros öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır ve saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon'un kalbine saplanır ve Daphne'ye umutsuzca aşık olur. Fakat ne yazık ki diğer ok Daphne'nin kalbine saplanmıştır. Daphne, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder.
Bir gün Daphne yine kaçarken Apollon'la karşılaşır ve kaçmaya başlar. Bu sefer yakalanacağını anlayan Daphne babası Peneus'dan yardım ister. Peneus, Daphneyi Defne ağacına dönüştürür ve Apollon ona ulaştığında kalp atışları halen duyulmaktadır. Daphne sonsuza dek defne ağacı olarak kalacaktır. Ama içinde aşk ateşi yanan Apollon onu unutmayacağına ve unutturmayacağına söz verir. Zaferlerin simgesi başlara konan bir taç olarak unutulmamasını sağlar.
Tüm Apollon heykellerinin başında gördüğümüz defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi budur.


                                                           










Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla ,köpek görürsen okşa ,
Çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
Sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
Yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
Vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel

13 Mayıs 2014 Salı

Çok Şükür :)



Yeni bir iş, yeni bir kurum, yeni bir başlangıç ve yepyeni bir hayat..
Çok şükür tüm bu yeniliklere.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Tanrım Beni Yavaşlat !!

Tanrım beni yavaşlat, Aklımı sakinleştirerek kalbimi  dinlendir...
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı  dengele...

Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yasayacak  tepelerin sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde  yasayan  akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o  büyüleyici ve  iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...

Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir  çiçeğe  bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek yada kediyi  okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç  satır  okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi  öğret...

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını  hatırlat.

Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın  bitirmediğini,  yasamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler  olduğunu bileyim...

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru  bakmamı sağla.  Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması  yavaş ve  iyi büyümesine bağlıdır...

Beni yavaşlat Tanrım  ve köklerimi yasam toprağının kalıcı değerlerine  doğru  göndermeme yardim et. Yardim et ki, kaderimin
yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı  olarak  yükseleyim. Ve hepsinden önemlisi...

Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için  CESARET,  Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,  İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve  Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarında koruyacak  DOSTLAR ver......

**** Bu yazı milattan 2000 yıl önce HiTiTLERE ait  kalıntılar içerisinde bulunan bir duvar yazısına aittir...

24 Mart 2014 Pazartesi

Güzel Bir Filmden Güzel Bir Hikaye

Umudunu Kaybetme, gerçekten iz bırakan bir film. Hayatta istediğini elde etmek için pes etmeden sabırla mücadele etmek gerektiğini vurgulayan, bir babayla 5 yaşındaki sevimli oğlunun duygusal hikayesi. Başlarına gelen tüm olumsuzluklara rağmen, birlikte oldukları anın tadını çıkarabilmeleri ve bir babanın bulduğu her fırsatta oğluna bakış açısı kazandırabilmek adına neler yapabileceğini anlatan bu etkili filmde birçok sahneyi gözümü kırpmadan ve kendi hayatımı düşünerek izledim.

Filmden çok sevdiğim meşhur bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Adamın biri, şehri sel basınca evinin çatısına çıkıp başlamış Tanrı'ya yakarmaya: Tanrım beni kurtar, Tanrım beni kurtar!! diye. O sırada bir helikopter yavaş yavaş alçalmaya başlamış evin üstüne ve adamı kurtarmaya yeltenmiş. Adam büyük bir öfkeyle "Gerek yok, Tanrı beni kurtaracak" demiş. Biraz sonra bir sandal yaklaşmış eve doğru ama adam yine yardım teklifini reddetmiş. Ve Tanrı yoldadır o beni kurtaracak diye inat etmiş. Hikaye bu ya adam bir süre sonra ölmüş ve Tanrı' nın yanına çıkmış. Büyük bir hayal kırıklığıyla neden beni kurtarmadın? O kadar yalvardım sana deyince, Tanrı sadece gülümseyerek, "Helikopteri ve sandalı kim gönderdi sanıyorsun?" demiş.





18 Mart 2014 Salı

18 Mart



"Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
                                                                                                                  

6 Mart 2014 Perşembe

Günlerden Mülakat

 Gelir Uzman Yardımcılığı; geçen yıl kazandığım ilk yazılı sınav, ilk mülakat deneyimim ve ilk heyecanımdı. İzmir'i istedim hayaller kurdum. Tüm ilçelerini araştırdım. İzmir güzeldi zaten daha da güzelleşti gözümde. O kadar heyecanlıydım ki mülakat salonunun önünde beklerken, içeri girince kendimi tanıtamamaktan, titreyen bir ses tonuyla konuşmaktan korkuyordum. 1. komisyondaydım ve söylentilere göre alınma şansı yüksek olan adayları 1. komisyonda "Gelir İdaresi Başkanı" bizzat görmek istiyordu. Daha da umutlandım. Tüm rakamlar, tüm isimler, yaşadığım her şey bir işaretti sanki. Korktuğum gibi olmadı; içeri girdim, derin bir nefes aldım ve güzelce tanıttım kendimi. Kalbim o kadar hızlı atarken kurduğum her cümle bir başarıydı. Üstüne bir de, bir yıldır çalıştığım ve ucu bucağı olmayan derslerden yalnızca 3 ya da 4 soru sorulacaktı. Hazırdım kendimce. İçten içe korktuğumu itiraf etmeliyim tabi. Bilgi eksikliğinden değildi korkum, en iyi cümleleri kurmak istememdendi sadece. Sorulan sorulara verdiğim cevaplarla komisyonu etkilemeliydim. Güzel bir deneyimdi, odadan dışarı çıktığımda hala bacaklarım titriyordu. İzmir hayalleri kurmaya devam ettim. Sonuç olarak yedek listede 50.sıradaydım. Gelmesi güç bir sıraydı. Teselli ettim ailemi,arkadaşlarımı. Olacaktı eninde sonunda. Daha çok hırslandım. Daha çok çalıştım. Bilgilerimi derinleştirdim. Belirsizliklerimi yendim, çalışmayı seviyordum. Gece gündüz demeden çalıştım. Başka ne işim vardı ki zaten, amacıma ulaştığımda her zorluk unutulurdu ne de olsa. Motivasyonum yüksekti. Derken sınavlar sınavları kovaladı. Önceleri heyecanlıydım sonra hırslı daha sonra ise sadece endişeliydim. Neden olmuyordu ki. Ne eksikti, oturmamdan kalkmama her şeyime dikkat ediyordum. Cümlelerimi seçerek konuşuyor, hem heyecanımı hem de isteğimi göstermeye çalışıyordum. 
Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı misali düşündükçe içime kapandım. Kimseyle konuşmak istemedim. Ailemi üzdüğümü farketsem de engel olamadım kendime. Hırçınlaştım, öfkenlendim ama hiç ağlamadım. Ve öyle bir zaman geldi ki ağlamadan duramadım. Duyduğum her şeye, okuduğum her cümleye ağlar oldum. İçim boşalana gözlerim kuruyana kadar ağladım. 
Sonra ağlamaktan da vazgeçtim. Tekrar sarıldım umutlara. Vazgeçmek olmazdı bu kadar çabadan sonra. Artık hayal bile kuramam sandığım günlerde, silkindim ve hayal kurmaktan korkmamaya karar verdim.  İlk fırsatı değerlendirip, geçtim mülakat komisyonun karşına. Bu sefer İstanbul için hayaller kuruyorum. Öyle bir noktadayım ki hayaller kuruyorum, hayat bana o hayalleri yaşatsa da kuruyorum, yaşatmasa da..
Şimdi İstanbul için girdiğim mülakat sonucunu bekleme zamanı...

11 Şubat 2014 Salı

Bilmiyorum diyeceksin, bilmediğinde ve çok normal olacak bilemediğin…

Basit yaşayacaksın basit,
Mesela,susayınca,su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın,
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi.
Sevince, lafı dolandırmadan söyleyeceksin,
Seni seviyorum gibi..
Basit bir öpücük yetecek sana,
Basit, sıcak bir öpücük ve o öpücükle dolacak tüm günlerin.
O öpücük için yapacaksın,hayatının kavgasını,
O öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana,rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış, eğri büğrü bir mektup olacak.
En değerli kağıdın, hep yanında taşıdığın,atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak,uyanman ve sokağa çıkman arasındaki süre…
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman,
Kendin bile, anlayabileceksin yazdıklarını,
Bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak,
Kaf dağının, önünde bekleyecek mutluluklar,
Bir ıslıkta bulabileceksin,en uzun dostluk romanını,
Ya da, bir damla gözyaşı yaşatacak sana,hayatının en ucuz romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin, kapatırken gözlerini.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın,
Nasıl oturacağını, bilemediğin sofrada,
Parmakların en kıymetli çatalın.
Yine aynı parmaklar çözecek,en karmaşık denklemleri.,
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana kontrplak bir gitarda,
Doğru basılmış bir fa diyezin mutluluğunu,
Parfümün temizlik kokacak,
Bilmiyorum diyeceksin, bilmediğinde ve çok normal olacak bilemediğin…
Saatin sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.
Basit yaşayacaksın basit
Sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit,
Çay, Simit ve Peynirle…(N.H.)

8 Ocak 2014 Çarşamba

Evrenden Torpilim Var




 Hayatın tek amacı deneyimlemek ve keyif almaktır.. Gülümsediğiniz, zevkten dört köşe olduğunuz, umutla geleceğe baktığınız, sevgi ile ...

İstemek Yapmanın Yarısıdır
Evren ile istediklerimiz arasındaki gizem çözüldü. Her şey çok basitmiş meğer: Sadece bir torpil. Evren ile sıkı fıkı olmanın, imtiyaz kazanmanın yol rehberi bir kitap olarak dünyaya indi: EVRENDEN TORPİLİM VAR.